İşte bütün mesele bu diyerek klasik şekilde akmayacak bu yazı.Son dönemlerin, en popüler niteliklerinden biri kabul edilen “farkındalıklı olmak” ya da “farkındalığı yüksek” kavramlarını duymuşsunuzdur demiyorum, günde en az üç beş kere kullanıyor ya da işitiyorsunuzdur.
Farkındalıklı olmak da değil tam olarak artık. Bilinçli farkındalığa sahip olmak diye bir nitelik oluştu son dönemlerde. Daha modern adıyla “Mindfulness” Türkçeye, bilinçli farkındalık olarak çevriliyor. Kavramsal olarak bu konuda “bilinçsiz farkındalık olur mu?” diye düşünmeden edemiyorum. O yüzden dikkatli farkındalık, dikkatli dikkat diye çevrilmesini daha uygun buluyorum.
Çok basit bir tanımla, şimdiki an’a maksatlı bir şekilde kabullenici ve yargılayıcı olmayan bir tavırla dikkat etmek, şu an’da olmak, şu an’ın farkına varmak diyebiliriz. Derin bir farkındalık hali olarak da tanımlayabiliriz.
Bilinçli farkındalığın, kavramsal değilde, deneyimsel olduğunu söylemek çok da yanlış olmayacaktır. Aşağı yukarı hepimiz yaşamda ne yapmamız gerektiğini biliyoruz fakat uygulamaya gelince çuvalladığımızı söyleyebiliriz.
İşte tam da değinmek istediğim yer burası. Derin farkındalık ya da bilinçli farkındalık denilen şey, bu anlamda bize kavramsal olarak ne yapmamız gerektiğini öğretmenin yanı sıra bunları hayata geçirmeyi sağlayacak bir dizi beceriyi kazandırıyor. İçinde bulunulan an’a dikkati yoğunlaştırmayı temel alan, özellikle budizm gibi doğu meditasyon öğretilerinden kaynağını alan bir terapi ekolüdür. Aslında düşünüyorum da Star Wars filminde Jedi’ların en önem verdiği yeteneklerden birisidir.
Peki bilinçli farkındalık nasıl uygulanıyor?
Düşünün trafikte gidiyorsunuz, siz arabadasınız ancak aklınız yarın gitmeyi planladığınız eğitim, eve gittiğinizde çocuğunuzun sorması muhtemel sorular ve spikerin radyoda anlattıkları arasında gidip geliyor. Onlarca dakikadır araçtasınız, kendinizi hapis olmuş, bıkkın ve çaresiz hissediyorsunuz. Gideceğiniz yere hızlıca varmayı hayal ediyorsunuz, ama yol bitmiyor bu trafiğin hayatınızı tükettiğini düşünüyorsunuz ve bir sahil kasabasında yaşamayı hayal ediyorsunuz. Çok tanıdık değil mi? Şimdi bir de şunu hayal edin, yine trafiktesiniz ve aynı şeyleri hissediyorsunuz, hapis olmuş, bıkkın ve çaresiz. Ancak tepki vermektense dikkatinizi deneyiminize yöneltiyorsunuz. Ellerinizin sımsıkı, omuzlarınızın gergin ve yukarda, nefesiniz daralmış olduğunu olabildiğince fark ediyor ve buraları gevşetiyorsunuz. Trafiğin hayattaki diğer her şey gibi sonunda biteceğini, kendi yazdığınız hikâyeye kapılmamak gerektiğini kendinize hatırlatıyorsunuz. Belki de tüm bu sıkıntılı durum içerisinde an’ın güzelliğini değil ama güzelleştirebilmek için sevdiğiniz bir müziği açıyor mırıldanmaya başlıyorsunuz ya da uzun zamandır aramadığınız bir akrabanızı hele bu yaşlı bir akrabanız ise telefonun ucundaki o naif sesi arıyorsunuz. Yol yine aynı trafik yine berbat ve arabanın içindeki hapis haliniz aynı. Fakat tek fark bilinçli farkındalığınız ve müdahaleniz.
Arabanın içinde sağlıklı ve hayatta olduğunuza şükretmek de seçeneklerden biri olabilir mi? Tekrar dikkatinizi nefesinize ve zihninizden geçen düşüncelere ve duyumsadığınız hislere yöneltiyorsunuz. İşte farkındalık anını, yaşadığın anda kendinde ve etrafında gerçekleşenleri oldukları gibi fark etmeyi, zihninden geçen düşünceleri, yaşadığın duyguları, vücudundaki hisleri oldukları gibi algılamayı ve normalde yaptığın gibi gerçekleşenleri isimlendirmeden ve yargılamadan onlarla kalabilmeyi deneyimlediniz. Şüphesiz ki ilk trafik deneyimden daha farklı, daha iyi hissettiriyor.
Çalışma hayatında nasıl yer buluyor? Nasıl uygulanıyor?
Çalışma hayatında da yukarıdaki trafik örneğinden çok farklı değil aslında. Yaşadığınız ülkenin ekonomik koşullarına bağlı olarak o işte çalışmanın yanı sıra, işte sürekli olmak, kendinizi geliştirmek ve dışarıdaki zorlu koşullarda hayatta kalabilmeyi başarabilmek yeteri kadar zorlu bir sınav. Buna bir de çalışanın yolunda gitmeyen ilişkileri, özel hayatındaki zorlukları girince iş hayatında mutlu bir çalışan olmak gittikçe zorlaşıyor. İşteyken işte olmak, evdeyken evde olmak ve o anları yaşamak daha da önem arz eden bir durum haline geliyor. Çalışma hayatında stres yaratacak noktaları ön görerek bu duruma hazırlanmakta bu teknikle bizim için mümkün hale gelebilir. Mindfulness bu anlamda bize kavramsal olarak ne yapmamız gerektiğini öğretmenin yanı sıra bunları hayata geçirmeyi sağlayacak bir dizi beceriyi de kazandırmakta.Aslında insanın aklına Gestalt terapisindeki burada ve şimdi mantığını da getiriyor. Ama bir kere iki kere deneyerek vazgeçmek yok.Düşünce yapısı alışkanlığına dönüştürülmesi halinde tatminkar fayda alınacağını da altını çizmek gerekir.Daha net bir kanıt vereyim mi size?Dikkatli farkındalığı en güzel çocuklarda görebilirsiniz. 2-6 yaş arasında çocuklar hep andadır. Dikkatli ve olan biten her şeyi fark ederler öyle değil mi? Anın gerektirdiği refleksleri verir, anın tadını çıkarır, ortamda konuşulanları oynuyor görünseler bile dinlemiş olduklarını sonradan anlar veya canlarını sıkan bir şey olunca da tepkilerini vermekten hiç çekinmezler.Aslına bakarsanız keşke çoğu zaman çocuk niteliklerine sahip olabilsek öyle değil mi?
Ve bu yazının sonunda vardığımız nokta şu olsa: “Çocuk gibisin “ deyiminin eleştirisel anlamının “çocuk gibisin ne güzel “ ile değişme zamanı gelmiş midir sizce de?
Sevgiyle ve Farkındalıklı Olmanız Dileğiyle
Didem Tınarlıoğlu