BİZDEN NEDEN ŞAPKA ÇIKARTAN FİKİRLER ÇIKMAZ?

Ne yazık ki, iş hayatının büyük ve çok önemli bir kısmı emek ve değer odaklı değildir. İnsan odaklı olmak yerine ticaret odaklı yani kâr odaklıdır. Oysa ki, insan odaklı yani ekip iş birliğine inanan, egolardan uzak ve eşit ilişkilerde iş üretebilen insanlar, fikir üretirler. Bu insanların olduğu organizasyonlar ise bu fikirlerle büyür ve çoğu marka olur.

Bakmayın siz o bildiğimiz markaların vitrininde yer alan marka sahibi isimlerin boy boy resimlerine. Hepsi, her ortamda bu noktaya gelmekte ekiplerinin payının büyüklüğünden veya kaliteli insanlarla çalışmanın kıymetinden bahseder. Bizden neden marka çıkmaz? Bizde neden fikirler hep düşüncelerden azdır?

Bizim ülkemizde, çalışanların unvanları kapasitelerinden büyük, vizyonları egolarından küçüktür çoğunlukla. Çünkü iş hayatında değil sadece, emeğin olduğu her yerde,  kürek köleciliği zihniyeti vardır. Neyi nasıl ucuza kapatırım zihniyeti artık kültüre dönüşmüştür. Pazarlıkla aldığı yüzde beş- on indirimin, şirketine para kazandırdığını zanneden ama huzur payından kestiğinin farkında olmadan ne alacakken alamadığını göremeyen kör zihniyetlerin, çoğunlukta olduğu bir iş dünyasına sahibiz maalesef. İşte tam da bu yüzden, fikir yoksunu olup, yorum zengini olan bu anlayışın hakim olduğu dünyamızda, isteseniz de beyniniz yeni fikir üretmeye çalışmaz. Çünkü, fikir üretmeye kalkan, bilir ki ya hevesi kursağında kalacaktır ya da biri tutup o fikri kendi fikri gibi alıp kullanacaktır ya da fikri boyut değiştirip konu bambaşka bir yere gelecektir. 

Bir hizmet veren  ve bir de müşterinin olduğu bir diyaloğu gözünüzün önünde canladırmanızı rica ediyorum. Hizmeti veren taraf aciz, hizmeti alan taraf ise daima güçlü roldedir. Bu hemen hemen her sektör için geçerli bir durum olduğu gibi bizim coğrafyamızda çok daha hakim olan bir anlayış olsa gerek. İnsana ve emeğe olan değer gelişmiş toplumlarda bu durum geçerli değilidir. Minnet de talep de karşılıklı ve eşittir. 

Üzülerek gözlemlediğim  bir başka şey var ki; çoğu şirket sahibi, şirketteki yöneticilerinden çok daha mütevazi çok daha saygılı bir iletişim diline sahip. Koca koca şirketlerde çalışanların, kartvizitindeki ünvanlarını silip, bir de  oturdukları koltuktan kaldırsanız, haklarında görevlerinden bağımsız  üç tane yetenek veya iyi vasıf sayamayabilirsiniz. 

Bir çok şirket çalışanı, başının üstünde şirketinin logosu ile dolaşıyor gibidir adeta!

Herkes, herşeyin farkında aslında.Bu satırları okuyanların benden çok ayrı fikre sahip olduklarını düşünmüyorum. Sadece, gemisini yürüten kaptan misali, ne yazık ki kimse kimseye gerçek düşüncelerini söylemiyor. Geri bildirimin eleştiri kabul edildiği hatta meydan okuma olarak görüldüğü dünyamızda,  geri bildirim kültürü oluşmadığından, çoğu kişi kendi yaptığını doğru sanmaya devam ediyor. İşte bu yüzden de hepimiz egolu olduk hepimiz dünyanın sadece kendi etrafımızda döndüğüne inanıyor olduk.

LinkedInde iki ayrı anket yaptım. Birinci ankette; “Hangi durumda riski ve mükafatı bir kenara bırakıp, doğru olanı yapmaya devam edersiniz” dedim. En çok hangi şık işaretlendi dersiniz? ”Kendimi maddi güvende hissettiğimde“ şıkkıydı. Diğer ankette “Ülkemizde işlerin daha kolay olması için neye ihtiyaç var?“ diye sordum. Burada da “egoların bırakılmasına“ seçeneği en yüksek oyu aldı. 

Ayrıca bence,tüm bunlardan bağımsız bir millet olarak çalışkan bir millet değiliz. 

Biz gelişmekte olan bir ülke falan değiliz, biz geliş(e)memiş ve bu zihniyet olduğu müddetçe de gelişemeyecek bir ülkeyiz. Sadece iş dünyasında değil, eğitimde de, bilimde de, sanatta da durum ne yazık ki pek de parlak değil. 

Biz de ego büyüktür işin amacından, ünvan küçüktür işin vizyonundan.

İletişim Profesörü ve Yazarı rahmetli Sayın Doğan Cüceloğlu’nun dediği gibi “kültür robotuyuz” hepimiz. Neyi görüyorsak onu yapıyoruz. Otomatik olarak tekrarlıyoruz. Çünkü,kültürümüz bu. Bunu gördük böyle öğrendik öyle de uygulamaya devam ediyoruz.

Herkes bahsettiğim durumlardan şikayetçi. Fakat, büyük bir çoğunluk benimle aynı fikirde olsa da bir yandan da aynı davranışı tekrarlıyor.

Şimdi bunları yazarken yaşanmış bir hikaye geldi aklıma: 

"Bir iş adamı arkadaşıyla yürürken, her gün gazetesini aldığı bayide durur.

 Adama ‘Günaydın’ der güler yüzle. Satıcı ekşi bir suratla ve gayet kaba bir şekilde gazeteyi uzatır.

 İş adamı gülümseyerek teşekkür eder, giderken de ‘İyi günler’ der. Arkadaşı şahit olduğu bu kabalıktan şaşkın, ‘Bu satıcı hep böyle kaba mı davranır?’ diye sorar. ‘Evet, ne yazık ki öyle’ diye yanıtlar iş adamı.

  ‘Peki, sen hep böyle nazik ve kibar mı davranıyorsun bu adama?’ diye üsteler.

 ‘Evet’ der iş adamı. ‘Peki, o sana böyle kötü davranırken sen niye ona ısrarla iyi davranıyorsun?’ diye merak eder arkadaşı.

 İş adamı gülümseyerek, ‘Onun tavrının benim tavrımı etkilemesine izin veremem. Onun gibi davransaydım, benim davranışımı o belirlemiş olurdu. Ama bir şey kesin. Nasıl hissedip davranacağıma başkalarının karar vermesine izin asla vermem.’ der..." 

Velhasıl, siz de vermeyin.

Sonuç: Hızlı bir dönüşüm içindeyiz. Her yanımız yeni teknolojik uygulamalarla çevrilmeye devam ederken değerlerimizin gelişiminde ne durumdayız?

İnanıyorum ki; emeğe saygı duyan , emeği ve iyi niyeti istismar etmeyen, insan odaklı, değerlere dayalı zihniyete sahip olan tüm bireyler ve organizasyonlar gelecekte hak ettikleri yerleri alacaklardır. 

Yeni jenerasyon çok çalışmak ve koşulsuz biat etmek yerine,  daha değer odaklı bir zihniyetle yetişiyor.Kendini ifade edemediği ve değer görmediği yerde kalmaya veya bulunmaya devam etme, alttan alma veya idare etme  kültüre sahip değil gibi duruyor. Bu nedenle, emeği kıymetlendirmeyen, değerden yoksun zihniyetlerin bir süre sonra yerlerini henüz n geleceğin liderlerine ve girişimcilerine bırakacağını düşünerek bu anlayışın değişeceğine dair umudum yüksek. Sizlerin de olsun. Biz o devre şahit olamayacak olsak da,  çocuklarımız ve torunlarımız daha medeni ortamlarda değer bularak çalışacaklardır.

Sevgilerimle.

Didem Tınarlıoğlu