Eskiye Özlem

NEDEN HEP ESKİYİ ÖZLER Kİ İNSAN?

Eski, hangi çağda adlandırılırsa adlandırılsın, her zaman özlemi de beraberinde getirir. Bir geleneğe, bir nesneye ya da bir kişiye olan özlem çoğu zaman varlığını korur. Yakın ya da uzak geçmişte olması fark etmeksizin eski olana imreniriz, ona özlem duyarız. Bu durum belki gerçekten eskinin daha güzel oluşundan, belki de yeniye olan sabırsızlığımızdan kaynaklanıyor. 

Eskiye özlem duyduğunuz, yüzünüzü eskinin gülümsettiği zamanları düşünün. 

Eski dostlukları, insanlardaki saf duyguları daha da ötesi, yoklukları bile özlemiyor muyuz çoğu zaman?

Yaşı yetenler hatırlarlar; gaz lambası altında ders çalışmayı, kuyrukta tüp beklemeyi, sokağa çıkma yasaklı günlerde caddelerde top oynamanın zevkini, bir oda içinde ailece TV bile olmadan oturabilmenin keyfini. Bir sobanın etrafında ailece ısınmanın keyfini, kızarmış kestane kokusunun huzurunu günümüzde ne doldurabiliyor ki?

Şu an da  evler ; saatlerce birbirini görmeyen aile fertleri yan yana oturmalarına rağmen hepsinin elinde birer cep telefonu ile sanal dünyaları yaşayarak birbirlerine yabancı yaşam sürüyorlar.

 

Bunlar aslında şu andan ve yeniden kaçış anları değil mi? Yeninin değerini eskinin değeri üzerinden belirlemiyor muyuz böyle anlarda?

Çoğu şeyin çabuk tüketilebilir olduğu ve tam da bu amaçla var edildiği günümüzde, eskinin gücüne hayranız. Birliğine, samimiyetine, aza kanaatimize, irademize, hoşgörümüze, hırstan çok, şükreden hallerimizi kim özlemiyor ki? Bir şeylerin yıpranmayışına, pamuk ipliğine bağlı olmayışına duyduğumuz özlem, yeninin çok fazla pamuk ipliğine bağlı oluşunda gizli mi acaba?

Geçmişe özlem duymamızın bir başka nedeni ise, insanoğlunun geleceğini bilememesidir. Bilmediğimiz bir dünyaya, yaşamadığımız yarınlara, uyanmadığımız sabahlara özlem duymamız mümkün olmayacağı için geçmişe duyduğumuz özlem hepimizin ortak noktası sayılır. Bu ortak noktaya sahip olan insanlarla da benzerliğimizin, doğduğumuz yılla alakası olmadığını görürüz. Çünkü eskiye duyulan özlem, bizden yaşça büyük birinin anlattığı eskiye de olabilir, bizim için eski sayılan geçmiş yılların ifade ettiği eskiye de. 

Bizim asıl derdimiz şimdiyledir: şimdinin anlamsızlığı, şimdinin hiçbir şey ifade etmemesindedir yani.  Bir anlam bulmak için eskiyi yad ederiz; eski filmleri, eski arkadaşlıkları ve eski aşkları buruk bir tebessümle anarız. Çünkü, şu anda göremediğimiz bulamadığımız ne varsa eski de mevcuttur. Eskiden tecrübe etmişizdir, eskiden görmüşüzdür ve eskiden hissetmişizdir. Eski tam olarak da hissettiklerimizin toplamı değil midir zaten? Sigmund Freud, ‘’Bir insanı unutabilirsin, bir insanın sana neler yaptığını da unutabilirsin, ama o insanın sana ne hissettirdiğini asla unutamazsın.’’ demiştir. Bunu bir insan özelinde düşünmediğimizde de aynı durumun geçerli olduğunu fark ederiz. Bu durumu, korkularımızın kaynağını bilmediğimiz halde korkmak gibi düşünebiliriz. 

 

Geleceği bilmek imkânsız, şimdi ise duygudan arınmış. Geçmişi veya eskiyi değerli kılan da bıraktığı anılar olmalı. Bilinmezlik ve tahammül edilemezlik sınırlarının dışında kalan ‘’eski’’ye duyulan özlem de, bu nedenle hiçbir zaman son bulmayacak gibi görünüyor. Ancak eskinin içinde kaybolmamak ve daha da önemlisi eski olana sığınmamak için şimdi yapabileceklerimizi düşünmek, tartmak gerekiyor. 

Şu an gerçekleşen her şey, birkaç yıl sonra ‘’eski’’ olarak adlandıracağımız şeyleri oluşturuyor. Geçmişi değiştirmek insanın cüzi iradesinin çok ötesinde bir kavram, bu yüzden eskinin güzel kalması için şimdiyi güzelleştirmeye odaklanmalıyız. Tam şu anda, gelecekte eskinin güzel kalması için ne yapıyorsunuz?

 

Didem Tınarlıoğlu