Hayatımızın CEO’ su Olsaydık

Yapmak istediklerimiz yerine bambaşka şeylere enerjimizi harcamıyor muyuz?

İncinmelerimiz, kızgınlıklarımız, aşk acılarımız, arzularımıza karşın oluşan ihtiyaçlarımıza ne kadar kulak veriyoruz?

Nedir bu kendimizden çektiğimiz! Kendimizle alıp veremediğimiz. Sevdiklerimizin ihtiyaçlarına yetişmekten kendimizin isteklerine yanıt vermekte biraz ketum davranmıyor muyuz?

Öncelikle bunları yapabilmek için kendimize dürüst sorular sormamız ve kendimizin ne olduğunu tam ve bütün olarak tanımlamamız gerekiyor. 

Müsaadenizle size kuvvetli birkaç soru sormak istiyorum.;

Vicdanınızın   sesini dinlemeseydiniz hayatınızda şu an nasıl bir değişiklik olurdu?

Hayatınızda sizin gibi iyi yürekli birinin başına gelmemesi gereken şeyler nelerdi?

Hayatınızın işçisi değil de CEO’ su olsaydınız hangi radikal kararları alır ve uygulamaya koyardınız?

Evet zor sorular değil mi? Lütfen içtenlikle yanıtlayınız.

Hayır diyemediğimiz o kadar çok şey varken içimizdeki çocuğa bile çoğu zaman “dur şimdi sırası değil “demekten kendimizi alamıyoruz.

O çocuk git parklarda oyna, topu al bacağına sektir demiyor elbette. Hoş dese keşke! Ve de onu da yapabilsek özgürce.

İşimiz gereği kadar karşı tarafı kırmamak adına çoğunlukla dilimize gelen kelimeleri yutmuyor muyuz?

Hadi biraz dökelim içimizi; İsteklerimiz “olması gerekenlerden” oluşuyor çoğu zaman. Birçok evet derken birçok şeye de aynı zamanda hayır demiş oluyoruz. Sizden ricam bundan sonra nelere evet derken neleri reddetmiş olduğunuza dikkat etmeniz.

Yaşamın yarını yok!

Her şeyde hızlı ve sonucu hemen görmek istiyoruz. İnternet bağlantısının birkaç dakika sürdüğü ortamlarda bile tahammülümüz yokken, restoranlarda servis biraz geciktiğinde sinirlenmeye başlarken, randevusuna biraz geciken dostumuza bile sitem ederken isteklerimizi erteleme konusunda bu bonkörlük neden?

Eğer bir sabah uyanıp da o istediğiniz şeylerin birdenbire değişeceği günü bekliyorsanız, aldanıyorsunuz. Öyle bir gün yok! Hiç de olmayacak. O gün sizin belirlediğiniz gündür.

Hayatınızda değiştirmek istediğiniz ve değiştirebileceğiniz şeyler mutlaka vardır. Hiçbir şeyi değiştiremiyorsanız bakış açınızı değiştirin. 

Biz kontrol etmekle yönetmeyi birbirine karıştırıyoruz. Hayatımızı kontrol etmekle uğraşırken bir bakıyoruz günün sonunda herkese yanıt vermekten, günlük koşuşturma için de birilerine “evet “ve “hayır “demekten kendi isteklerimizin hiçbirine “evet “istemediğimiz şeylere “hayır” demeyi unutmuşuz. Herkesin ortak söylemi derdi demiyorum dikkat edin söylemi zamansızlık. Bir şeylere yeterince zaman ayıramamak. Biliyoruz ki bu kocaman bir yalan. Kendimize söylediğimiz bir yalan hem de. Biz de inanmıyoruz ki buna!

Hepimizin bilgisayarlarında koruma programı var değil mi? Tehlikeli virüslerden korumak için, verilerimize zarar gelemsin diye bu programı çalıştırıyoruz. Peki hayatımızdaki zararlı enerjileri uzaklaştırmak için nasıl bir program çalıştırıyoruz?

Değişim zordur kabul ediyorum. Gelişimin yolu değişimden geçmektedir.

Cesaret edemediğimiz şeyler zor değil. Biz cesaret edemediğimiz için zor!

Ütopik bir şeyden bahsetmiyorum. Son derece basit yapabileceğiniz şeylerden bahsetmek istiyorum.

Vücudunuzda bir estetik yapmaya bile karar vermeniz için önce beyin olarak buna hazır olmanız gerekmiyor mu? 

Kilo vermek için spor salonuna gidiyorsunuz günlerce aletlerle çalışıyor, kan ter içinde kalıyor ancak haftalar sonra ufak ufak etkisini görüyorsunuz. Ama istikrarınızı bozmadığınızda bu değişim hız kazanmıyor mu?

Aynı şey hayatınızda yapacağınız değişikler için de geçerli. Önce ruhsal olarak buna hazır olmanız gerekir ardından kararlılığınız ve istikrarlı tavrınız sonucu etkiler.

Ölüm döşeğinde yapmadığınız için pişmanlık duyacağınız şeylerin listesini azaltın.

Hoşnutsuzluğunuzun sizinle bedavadan yaşamasına müsaade etmeyin. Ona bir iş verin. Enerjiye çevirin.

Didem Tınarlıoğlu