KANLI CANLI BİR YAZI
Akrabalarınızın doğacak çocukları, evlenecekleri eşleri ve hatta bir de kendi eşinizin akrabalarını da seçme şansınız hiç olamıyor maalesef. Üstelik bir kişiyi seviyorsunuz ve evleniyorsunuz sonra bir bakıyorsunuz ki birinin damadı, birinin eniştesi birinin baldızı birinin gelini gibi bir yığın sıfatınız oluvermiş. Hayatınızdaki öğretmenler de öyle. Hiçbirini seçme şansınız olmadı. Şanslı da olabilirsiniz şanssız da.
“Eski ablam, boşandığım dayım, ayrıldığım amcam ya da ex halamın oğlu” denilmez. Seçilmiş değildirler ve isteğinize göre bağınızı kesemezsiniz. Siz de onların akrabası olarak seçilmediniz. Doğarken tıpkı cinsiyetinizi, ırkınızı, isminizi belirleyemediğiniz gibi akrabalarınızı da seçemiyorsunuz, onlar hayata gözlerinizi açtığınız anda rolleri ile karşılıyorlar sizi.
Öyle şeyler yaşarsınız ki bazen, belki de hayatınızın dönüm noktasıdır o anlar. Belki dibi gördüğünüz depresyonun zirvesindesinizdir, belki ayaklarınız yerden kesiliyordur, belki de canınızın hiçbir şey yapmak istemediği dar bir boğazdan geçtiğiniz günleri yaşıyorsunuzdur. Bu ruh halleri ile çalkalandığınız zamanlardaki halinizi, derdinizi, sevincinizi bazen en yakın akrabalarınız, kan bağınız olan aileniz dahi bilmez de henüz hayatınızda üç beş yıldan beri var olan, hatta bazen daha kısa süredir tanışıklığınız olan dostlarınız her şeyinize tanıklık eder, derdinize ortak, sevincinize eş olur. Bu iki çarpık durumun bir ötesi de olabilir. Sonradan bölük pörçük ya da hasbelkader edinilmiş bilgi ile oluşan son manzaradan haberdar olan yakınlarınız, ola ki ortada başarısız veya fena bir durum varsa, bir de üzerine kızarlar, eleştirirler. Hatta en acısı bu durumlardan sonra mesafeli davranmaya bile başlayabilirler. Bunu da hisseder, bir şey de demezsiniz. Ya da demeye lüzum bulmazsınız. Mesela iflas etmiş olduğunuzu düşünün. İflas işin finalidir. Oysa ki o noktaya gelmemek için ne çok mücadele etmiş, ne badireler atlatmışsınızdır. Son manzarayı görünce akıl veren, ah vah eden akrabalarınız çok olur fakat asıl neler hissettiğinizle alakalı en ufak bir fikirleri bulunmaz. Oysa ki gerçek dostlarınız öyle değildir. Onlar en pes ettiğiniz anda sizi silkelerler, düştüğünüzde tutup tüm güçleri ile sizi kaldırırlar, ağladığınızda omuzları hazır, kolları da kapıları da size hep açıktır. En şefkatli, en güvenilir ve en yargısız halleri ile bir an olsun yanınızdan ayrılmazlar. Size zarar verecek bir tehlike karşısında en naif dostunuzun bile bir ejderhaya dönüştüğünü görünce gözlerinize inanamazsınız. Sizin sevdiğiniz onun sevdiği, sevmediğiniz ise bir anda onun da düşmanı olur.
Kan bağınız olan birinin düğününe anneniz üzülmesin diye giderken, en yakın arkadaşınızın düğünü için aylar öncesinden hazırlanmaya başlayabilir, hatta bazılarının nikah şahidi bile olabilirsiniz. Akrabalarınızın çocuklarının ismini ezbere bilemez, yaşlarını tahminle hesaplarken, arkadaşınızın çocuğunun isim annesi, isim babası olmuş olabilirsiniz. Dostunuzun çocuğu bazen kan bağınızın olan bir çocuktan çok daha sıcacık sarılır boynunuza, siz de ona kendinizi daha bir yakın hissedersiniz.
Diğer taraftan, soyadı öyle bir etikettir ki ve kan bağı öyle bir bağdır ki yaşadığınız her şey sizi birbirinize oldukça bağlar. Akrabalarınızdan biri itibar zedeleyici bir hata yaptığında sırf kan bağınız sebebi ile kendinizi bir anda bu durumun ortasında bulabilirsiniz. sizin yapacağınız bir hata onlarca suçsuz akrabanızın boynunu bükmek durumunda bırakabilir. Çünkü bizim gibi toplumlarda bireysel performanslar öncelikli değildir, soy dediğimiz referans sistemi hakimiyetini halen çok güçlü şekilde devam ettirir. Yıllarca görüşmediğiniz akrabanız siyasette veya sanat dünyasında bir üne kavuşursa bir anda her yerde size akrabalık dereceniz sorulmaya başlanır, bu sefer de hazırdan bir itibar hoop kucağınıza geliverir.
Anadolu’daki akrabalıklar birbirlerinde bu kadar kopuk değildir elbette. Fiziki yakınlık ve yakın yaşam koşulları zorunlu hayat paylaşımlarını da beraberinde getirir ama metropollerde yaşayan, her birinin ayrı yaşam kavgası olan kan bağındakiler için durum çoğu zaman tam da anlattığım gibidir. Çünkü hayat yarışını biri önde biri geride devam ettirdiğinden farklılıklar daha keskin, daha acımasız oluverir.
Akraba tarafından şanslı olanlar olduğu kadar, bu konuda şansı yüksek olmayanların dostlarına daha çok sarılmalarının, onların varlığı ile bu boşluklarını doldurma isteklerinin ve daha çok sayıda dostlarının olmasının sebebi budur.
Gönül bağıyla bağlı olduğunuz dostlarınızı sizin seçmiş olmanızdır durumu en değerli kılan. Tüm değerlerinize göre onları siz belirlediniz. Akraba yönünden bağlar zayıf ise güçlendirmek için çaba sarf etmek, güçlü ise daha çok kıymet vermek lazım. Dünyada birçok zengin insan sırf yalnız olduğu için derdini hem kan bağı hem de gönül bağı olmayan psikologlara anlatıyor, bir de üzerine yığınla para veriyor. Canınız yandığında gecenin bir yarısı bile olsa kimin telefonunuzu hemen açacağını bilmekten büyük bir servet, bu güven duygusundan daha büyük bir haz da yok.
Kan bağlarında şanslı da şanssız da olabilirsiniz ama gönül bağını seçmekte olabildiğince özgür ve şansı kendinizin yaratabileceğini unutmayın. Ancak unutmayın dostluklar karşılıklı fedâkarlık ve emek gerektirir.
Hayatınızdaki tüm değerlerle, acı tatlı her şeyi paylaşabilmeniz dileğiyle…
Didem Tınarlıoğlu