NE LİDERLİK NE YÖNETİCİLİK; BİZE LAZIM OLAN YÖNDERLİK!

İnsanın içinde yaşadığı çağ ile ilgili kimlik halleri var. Üretmenin ve tüketmenin aslolduğu, adına kapitalist düzen denilen bir dönemin içinde yaşıyoruz. Bu çağın içinden geçerken iş dünyası çok mühim bir yer teşkil etmekte. Edinilen iş unvanları, bireyin sahip olduğu diğer sıfatların ötesinde bir kimlik haline dönüşmüş durumda. 

Geçmiş kuşaklara ait olan Baby Boomer, X ve Y kuşağının temsilcileri için, iyi okullarda okumak, ardından iyi gelir getirmesi önemli olmasa da itibarlı bir mesleğe sahip olmak, hayattaki varoluş nedeninin karşılığı durumundaydı. Bu dönemin temsilcileri hala tanışma ortamlarında, önce ne işle meşgul olduklarını anlatmakla veya sormakla sohbete başlarlar. Oysa ki insanın bir iş elbisesi bir de yaşam elbisesi vardır. İş hayatından edinilmiş kimlikler aile   ve sosyal hayatın önünde olduğundan ve çoğu zaman iç içe geçtiğinden bence kayıp kimliklerin çokça olduğu bir dönem aynı zamanda. Neyse ki günümüz gençleri bu tuzağa gelmiyor ve kimliklerini yaptıkları işlerden ayrı tutabiliyorlar. 

Günümüzde eski kuşakların işleri de pek kolay değil artık. Yılların tecrübe ve alışkanlığı ile sert, otoriter ve mesafeli olmak, iyi bir yönetici olmak için başarı merdivenlerinin en sağlam basamağını oluştururken, artık bu özellikler geleneksel, iletişimi zor, kabul edilemeyen ve hatta çokça reddedilen bir hale dönüşüyor. İş dünyasında iyi bir yönetici olabilmek için insan ve duygu odaklı olmak gerekiyor artık. Pandemiyle beraber gelen ve birçok şirkette uygulaması devam eden uzaktan veya hibrit çalışma modeli sebebi ile kalbe dokunan ve insan odaklı yaklaşım modelinin gerekliliği tartışılmaz oldu. Çalışan bağlılıkları zayıfladı herkes iş ve yaşam döngüsünü, zamanını ve yaşam hedefini tekrar gözden geçirir oldu. 

O yüzden artık ne liderlik ne de yöneticilik tek başına makbul bir nitelik. İkisinin de özelliklerini içinde harmanlamış olan yönderlik anlayışını benimsemiş şirket yöneticileri ancak iyi ve başarılı ekipler yönetebiliyorlar.

Her şirkette gönülden bağlı, pamuk ipliği ile bağlı, eli kolu bağlı ve tabii bağlasan durmaz dediğimiz çalışanlar var. Yönderliğin en önemli özelliği de gönülden bağlı çalışan sayısını yukarıya çekebilme becerisi. Çünkü artık çalışanlar duygu ve değer odaklı ilham alabilecekleri kişilere bağlı olarak çalışmak istiyorlar. Gönülden bağlı çalışmasını arzu ettiğimiz kişiler, otorite, para, marka gücü, unvan, konforlu odalar ve bunun gibi her an değişiklik gösterebilecek unsurlara bağlı olarak çalışmazlar. İnanmışlığın temel olduğu, kendini ifade edebilme, neden niçin sorularının yadırganmadığı ve kendini iyi hissetme duygusunun hâkim olduğu ortamlarda çalışırlar ve üretken olurlar. 

Eskiden bir şirkette bir lider altında birçok yönetici, onların altında görevlerinde uzman olan ekiplerin olması işleyiş için fevkalade yeterli bir organizasyondu. Şimdi ise yine bir lider, unvan olarak olsa da diğer kişilerin depozisyonundan ayrışmış zihniyette hem lider hem yönetici özelliklerini taşıması ve işlerini bu kimlikle yönetmesi gerekiyor. Liderliğin cesur, atak, hızlı, vizyoner, sonuç odaklı ve ilham veren tarafları ile birlikte yöneticiliğin, süreçleri bilen, detayları görebilen, kolay ulaşılabilir ve statü seviyesi gözetmeksizin iyi iletişimci kimliklerini de iş modeline alması zorunlu görünüyor. 

Ve en tepeye iki önemli özelliği daha eklemek lazım. Biri değer bilmek diğeri yetenekleri keşfedebilmek. 

Değer bilmek başka, değeri gösterebilmek başka şeylerdir. Mühim olan değer vermekle içi boş övgü dolu sözlerin aynı şeyler olmadığını ayırt edebilmektir. Değeri gösterebilmek kolayca benimsenebilir, maliyetsizdir, anında iyileştirici etkiye sahiptir, durumları düzeltmek ve potansiyeli performansa döndürmek için belirgin etki yaratacak sadece zihinsel bir durumdur. Ne kadar basit gibi görünse de kolay elde edilen ve yaygın bir özellik değildir iş dünyasında. Otoriteyi saygı ile, korkuyu disiplin ile, anlayışlı olmayı yüz göz olmakla karıştırmış bir kültürün dönüşmesi çok kolay değil. 

Doğru bir yönetim ve başarılı organizasyonlar oluşturmanın önündeki ilk 5 zorluk şunlardır; 

  • Rol model olamamak,
  • Başkalarına ilham verme ve motive etme konusunda yetersizlik,
  • Geleceğe dair vizyon yaratıp iletişimini yapma konusundaki eksiklik, 
  • Gelişime ve inovasyona yol açabilecek şekilde mevcut koşullara meydan okuma konusunda isteksizlik, 
  • Diğer kişileri güçlendirememek.

Yeni kuşağı bu anlamda mevcut yönetim anlayışını değiştirici bir güç ve oldukça parlak görüyorum. Birçok kişiye göre müdanasız diye tabir edilen halbuki özünde önce insan olarak değerli görülmeyi öncelik kılan bu yeni nesil, öyle ya da böyle eski yönetimlerin biatın makbul, çok çalışmanın elzem, görevi yerine getirmenin kâfi olduğu anlayışı değiştirecekler gibi görünüyor. 

Tabii ki gençlerin bu değişikliğin öncüsü olmaları inancı ile birlikte, kendilerinde olması zorunlu olan ve teknik beceriler dışında önemli özellikleri de kendilerine katmaları, suçlayıcı rolden çıkarak kendilerini iyileştirmeleri gereken alanları olduğuna inanıyorum. 

Linkedin Learning’in işe alım oranlarını temel alan araştırmasına göre, en çok talep gören teknik olmayan beceriler; adaptasyon, iş birliği, yaratıcılık, ikna ve duygusal zekâ. Aslında Linkedin’in daha önceki yıllarda yaptığı araştırmaların sonuçları da pek farklı değil. 2019’dan bu yana listeye yeni eklenen tek beceri duygusal zekâ olmuş.

McKinsey tarafından yürütülen bir araştırmanın sonuçlarına göreyse insan kaynakları profesyonelleri giderek otomatikleşen dünya için gerekli olan ve eksikliği nedeniyle iş alım yapmakta zorlandıkları başlıca teknik olmayan becerileri şu şekilde raporlamışlar:

 - Problem çözme, eleştirel düşünme, yenilikçilik ve yaratıcılık

 - Karmaşıklık ve belirsizlikle başa çıkma

 - İletişim

Fark edeceğiniz üzere yeni kuşak mensuplarında pek göremediğimiz ama önceki kuşaklarda nerdeyse doğuştan gelen yetenek olarak kabul edilen nitelikler de yeni kuşaklarda yok.

O halde dünya hızla dönüşürken, zorlu ekonomik koşullar ve rekabetin acımasız rüzgârı tüm gücüyle eserken, aynı hedef için çalışan karma kuşakların, ortak değerlerde ve yetkinliklerde buluşmak, birbirlerini hata ölçerle tartmak yerine, güç birliği yapmaktan başka bir çıkar yolları olmadığı çok açık gözüküyor. 

Sevgilerimle,

Didem Tınarlıoğlu