UZAKTAN ÇALIŞ(MA) ve ÖĞREN(ME) MAĞDURİYETİ
Nasıl da hiç beklenmedik anda ters köşe yaptı online çalışma ve öğrenme modeli. “Dijitalleşmeliyiz, yapay zekâ kapıda, yatırımları teknolojiye yapmalıyız” diye diye avaz avaz bağırırken fütüristler, pat diye, nasıl da içinde bulduk dijital dünyanın içinde kendimizi.
Ev ofis çalışanlara, içten içe “ofis maliyetini karşılayacak bütçesi yok herhalde” diyeli, işverenlerin, uzaktan çalışma modelini kontrolü kaybetmek olarak gördüğü, uzaktan çalışanlara yarı çalışıyor muamelesi yapıldığı günler, şunun şurasında yarım yıl kadar uzak sadece.
Konuyu iki boyutu ile ele almaya çalışacağım. Evdeki anne baba uzaktan çalışıyor, çocuk uzaktan öğrenim görmeye çalışıyor. Kabul edelim ki, oldukça zor ve olağanüstü bir dönemden geçiyoruz. Bu durum kısa bir sürede sonlanacak gibi görünmüyor. Belli ki tahmin ettiğimizden daha uzun bir süre daha bu süreç devam edecek.
Bu durumun tuhaf ve olağanüstü olduğunu kabul edememe ile ilgili de temel bir sorunumuz var. Çoğu kişi, yakında bir düğmeye basılacak ve her şey eskiye dönecek gibi tehlikeli bir iyimserlik hali içinde. Niye tehlikeli diyorum? Çünkü iyimserler üretmezler, dilerler, arzu ederler, beklerler ve eylem olarak sadece gülümserler. Fakat, endişeli ve duruma asilik edenler harekete geçerler, üretir ve yeni çözüm yolları ararlar, çoğu zaman da bulurlar.
Yeni uzaktan çalışma ve öğrenme, yeni çağın kaçınılmaz bir standartı gibi görünse de bana göre mağduriyeti. Serbest çalışmanın, online eğitim ile mağduriyet formunun içindeyiz.
İş hayatına bakalım önce; uzaktan çalışma modeli bir kere güvencesiz. Çünkü, akışkan iş gücünde, dünyanın herhangi bir yerinde, aynı işi, aynı veya daha yüksek kalitede, birçok adayın yapabileceği bir rekabet ortamı var artık. Böylelikle, insanlar çok daha düşük ücrete çalışmak zorunda kalacaklar. Müesses nizamda, bu durum lehte sonuçlar getiriyor gibi dursa da çalışan tarafta durum kısa ve orta vadede sıkıntılı. Eskiye göre daha farklı daha yeri doldurulamaz nitelikler aranacak artık.
Evden çalışanlara yönelik yapılan anketlere baktığımızda; çalışanların %44’ünün uzaktan çalışmanın verimsiz bir çalışma yöntemi olduğunu, %59’u bu konuda eğitim almaya ihtiyaç duyduğunu, öte yandan %68’inin evden çalışma şeklini pek değiştirmeyi düşünmediğini de görüyoruz. (Branding 2020)
İş dünyasında, eski sisteminde, birçok zorluğu muhakkak vardı. Bir yerden bir yere görüşmeye gitmek, yaygın bir şube ağı olan noktalara iş seyahatleri yapmak için sabahın erken saatlerinde bazen güneş bile doğmadan yola koyulmak, yorgun argın görüşmeye başlamak, her sabah işe gitmek için büyük metropollerde nerdeyse günde ortalama 2 saat, ayda toplam 44 saati trafikte geçirmek gerçekten olağanüstü bir zaman israfıydı. Evet zordu ama bunların hepsi emekti, bedel ödemekti. Bir müşteriye, bir bayii ziyareti yapmak kıymetliydi. Amaç, sadece toplantı yapmak, iş çözmek değildi, hâl hatır etmek, yöreye gidilmişse ağırlanmak, bir kahve içerken birlikte çözüm bulmak, bazen tartışmak ve sosyal bağ ile gönül bağı örmekti.
Online iş ortamında bunları boşuna aramayın çünkü bulamazsınız. Vereceğiniz en büyük emek, yatak odanızdan kalkıp, çalışma masanıza oturmanızdır. On beş dakika önce mışıl mışıl uyurken dakikalar sonra kravatınızı takmış toplantıya liderlik ediyor olmaktır. Uzaktan teknik problem çözülebilir, stratejik kararlar alınabilir ama süreç yönetmek, adaptasyon problemlerini çözmek saha tecrübesi gerektirir.
Uzaktan eğitim sistemine gelince; elinden, tableti almaya çalıştığımız, başını ekrandan kaldırmıyor diye şikâyet ettiğimiz çocuklarımızın şimdilerde yeter ki başından kalkmasın, dersi iyi dinlesin diye başında nöbet tutuyor olmak nasıl da bir ironi! Hükümetlerin, online eğitim modellerine kotalı izin verdiği günlerden, online eğitimde, öğretmenlerin formasyonlarını yetersiz bulup, eleştirildiği döneme hop diye nasıl da geçiverdik! Evlerimiz aynı anda bir üniversite, diğer oda bir fabrikanın üretim siparişinin verildiği yer, bir başka oda anaokulu nasıl da oluveriyor.
Zaten sistem çok sağlam değildi, eğitim desen pek de yoktu. Bugün online eğitim sistemi içinde iki yıl eğitim gören çocuklar, on yıl sonra iş dünyasında bunun bedelini ödeyecekler gibi duruyor. Çünkü teori olarak öğrenme ile pratik olarak öğrenme arasında ciddi bir fark var, bu çocuklar adaptif öğrenmenin bir kısmını kaçırmış olacak. Bu tahribat maalesef umduğumuzdan daha fazla pahalıya mal olacak. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki ülkemizde internete erişim %47 civarında. Yani çocukların yarısı öğrenime ulaşma standartlarına sahip bile değil.
Eğitim ve öğretim dediğimiz organizasyonda olay, sadece derste öğretilenler değildir. Öğrenim demek; ders dışındaki sürelerde, sosyalleşmek, paylaşmak, birbirinden öğrenmek, göz göze olup kendini ifade edebilmek, harçlığını iyi idare edebilmek, sıra kokusunun, sınıf kokusunun içine işlemesi demek, tuvalet sırası beklemek demek aynı zamanda. Okul sosyal hayatta duruşun temelinin de atıldığı yerlerdir aynı zamanda.
Pek çok eğitimci açısından vazgeçilemez araç yakında tümleşik ortam olacak. Gelecekteki eğiticinin eğitimi programlarında, medya içeriğinin nasıl yaratılacağı ve kesintisiz bir şekilde öğrenmeyle nasıl bütünleştirileceği anlatılacak. Görev tanımlarında seçim kriterleri arasında “medya üretim deneyimi” yer alacak.
Teknik yeterliliğe yaptığımız yatırım kadar yeni düzene uyum sağlayabilme, daha eğlenceli ve daha verimli online çalışma & öğrenim nasıl olur buna kafa yormak, buna yatırım yapmak lazım.
Günümüzde verilere boğulduk ama bağ kurmaktan ve iç görüden yoksun kaldık.
İçinde bulunduğumuz ortam için, en doğru diye bir şey yok, en az yanlış yapma diye bir hedef olmalı. Dünyada tek bir insanın bile böylesine çapı büyük bir operasyonu ve krizi yönetmiş olmakla ilgili bir tecrübesi yok. Öğrenme, özellikle deneyimli öğrenenler açısından, yeni ve eski deneyimlerin bütünleştirilmesini gerektiren karmaşık bir süreçtir. Pek çok açıdan, insanlara bir şey öğretmenin peşinden koşarken gerçekte aradığımız şey, eski ve yeni deneyimlerin birleştirilmesidir.
Artık ve acilen, dönüştürücü yöneticilere ihtiyaç, eskisinden daha fazla. Çünkü, uzaktan çalışmak, uzaktan iş yönetmek, uzaktan toplantı yapmak, uzaktan bir şeyi öğretmek, adaptasyonu sağlatmak gerekiyor. Bunun içinde, yaratıcılık, ön görü ve tutkulu bir inanca sahip yöneticiler bir an önce kolları sıvamalı.
Şüphesiz, 2020 yılı, kitap ayracı gibi, önemli yerin altını fosforlu kalemle çizdiğimiz bir bölüme sahip olarak ayrışacak.
Bu dönemde ne yaptığımız, nasıl evrildiğimiz ve hangi ilkelerimizi koruduğumuz da anlatacağımız önemli anılarımız arasında yer alacak. Unutmayalım; potansiyel baskı altında ortaya çıkar. Mutlu insanlar üretmezler.
Sağlıklı günlerde buluşmak dileğiyle.
Didem Tınarlıoğlu