YALNIZ EBEVEYN OLMAK!
Hiçbir kadın ya da erkek özel bir anlaşma yoksa boşanmak üzere evlenmiyor? Peki ne oluyor da bu boşanma sayısı her geçen gün artıyor. Nerede yanlış yapılıyor?
Resmi sayılar gösteriyor ki ülkemizde boşanmaların %39 ’u evliliğin ilk 5 yılı, %21 ’i ise evliliğin 6-10 yılı içinde gerçekleşiyor. (TUİK 2015)
Almanya da 5 aileden biri tek ebeveynli çocuk yetiştiriyor. 18 yaşın altındaki çocuk sayısı 2,2 Milyon!
Rusya'da bu tablo gittikçe yükseliyor. Ülkede 17 milyon çocuklu ailenin 5 milyonu yalnız annelerden oluşuyor. Tek başına çocuk yetiştiren babaların sayısı ise 650 bin!
Kısacası, dünyada da aile kalabilmek için verilen mücadele her geçen gün azalıyor.
Sayıların yazılışları kısa ve kolay. Bu şekilde istatistiklere dahil olmuş, sayılarla ifade edilen ailelerin yaşadıkları hisleri anlatmak istiyorum asıl.
Duygu, ırka, cinsiyete, coğrafyaya, dini inanca göre pek de değişmiyor. Duyguların yarattığı özünde aynı. Sadece miktarı ve reaksiyonu değişkenlik gösteriyor.
Sadece iki duygu vardır. Acı ve haz. Bizim duygu ifadesi olarak tarif ettiğimiz kavramlar duygunun miktarları sadece.
Keder, üzüntü, ağlamak, kriz geçirmek, nefret etmek, depresyonda olmak “acı” duygusunun miktarlarıdır. Temel duygu acıdır. Kahkaha atmak, sevmek, aşık olmak, huzurlu olmak, keyifli olmak, mutlu hissetmek “haz” duygusunun miktarlarıdır. Burada temel duygu hazdır.
Diyeceğim o ki; ırkı, coğrafyası, cinsiyeti veya dini ne olursa olsun tek başına çocuk yetiştirmenin kişide yarattığı yalnızlık duygusu aynı, yarattığı tahribat farklıdır. Ekonomik durum, aile ortamı bulunduğu çevrenin tutumu, kültürel farklılıklar dış etkenler olup, öz duyguyu yani kişinin acısını veya hazzını değiştirmeyen faktörlerdir.
Uzmanlar, boşanma ile ölüm kaybının psikolojide eşit duygusal travma etkisi olduğunu söylüyorlar.
Ölüm kaybında kişi, yakınını, sevdiği kişiyi kaybederken, boşandığında düşlediği geleceğini, inandığı kişiyi, güvenini kaybediyor. Hatta boşanma ölüm kaybından -istisna olan şok kayıplar hariç- daha ağır bile olabiliyor.
Nihayetinde her insan ölüm gerçeğini ve bir gün sevdiklerini kaybedebilme riskini bilerek yaşıyor. Aklına getirmek istemese de alt benliği bu gerçeği biliyor. Oysa ki boşanma, pek de düşlemediği hatta ve hatta kendine hiç kondurmadığı bir son. Hal böyle olunca kabullenmek de, hele sonrasında yeniden hayata başlamak da pek de basit olmuyor.
Dönelim tekrar konumuza. Bu şoklar ya da hayal kırıkları tam hazmedilemeden olması gereken roller pay edilmiş bir hal içinde buluyor insan kendisini. Boşanma sonrası oluşan şoklar ya da hayal kırıkları tam hazmedilemeden, bir de bakıyor ki çocuğa ya da çocuklara karşı güçlü, her şeyin üstesinden gelebilecek kudrette olma rolü anne veya baba olarak verilmiş oluyor bile!
Öncelikli olarak, çocukların psikolojileri bozulmasın diye mutlu ve olgun ebeveyn olma gibi zorunlu bir başrol verilmiş oluyor.
Eee ne oldu bizim yas süreci ? Ne oldu bu süreci hazmederek geçirmek meselesi? Yok öyle lüks? En fazla yakın arkadaşlarına sızlanabilir bir de varsa bir psikoloğun,en fazla odasında ağlayabilirsin. Çıkarken gözlerini temizlemeyi, gözlüklerini takmayı da unutmamak kaydıyla! Bir de sahte gülümsemeyi takmak lazım surata. Hah şimdi oldu işte. Boşanmış bir ideal ebeveyn oldun, bravo!
Duygusal olarak kopmak, ayrılmak o kadar da kolay bir eylem değil.
Aslında kadın erkek meselesi de değil bu durum. Hiç kimse keyfi olarak ve kolay kolay gelmiyor bu noktaya. O kararı vermek birkaç dakikada veya birkaç günde olmuyor. Son noktaya gelmeden çok nadiren adliyede buluyor çiftler kendilerini.
Boşanma sürecinde veya sonrasında yas mutlak yaşanmalı. Yani yas derken siyahlar giyilsin, elden mendil düşmesin demek istemiyorum elbette ama hissedilen duygu her ne ise bastırılmamalı. Kişi duygusunu yok varsayıp ket vurmamalı.
Ertelenmiş acı büyüyerek geri geliyor. Tıpkı erken yaşanmış hazzın giderek anlamını yitirmesi gibi.
Boşanmış kişi ne yaşar? Toplumumuzda tek değişen şey bu konuda boşanmış kişiye artık dul yerine eşinden ayrılmış deme kibarlığı. Ne zorluğu değişti ne de insanın içinde kopardığı fırtınalar!
Mutsuz bir evlilik yaşanacaksa hele bir de çocuklar varsa boşanılmalı tesellisi ne yazık ki ülkemizde pek geçerli değil.Ebeveynlerin yaşadığı duygusal çöküşten çok daha fazlasını çocuklar yaşayabiliyor.Çünkü, medeni şekilde ve sorumluluklarını bir imzaya değil misyonlarına göre dengeleyebilecek boşanmış çift sahnesi görmek ne yazık ki pek karşılaştığımız bir durum değil. Erkenden, olgunlaşmış çocuklar ya da aşırı şımartılmış olmalarından dolayı akranlarından ruh olgunluğu olarak ileri veya geri kalmış çocukların sayısı hiç de az değil.
Tüm bunların yanı sıra farklı bir zorluğu daha vardır bekar ve çocuklu olmanın. Ne evli ve çocuklu ailelerle, ne de bekar arkadaşlarla uyum sağlayabiliyor bekar ebeveyn.
Arafta yaşar hep diyaloglarını. Çünkü çoğunlukla anlamaya çalışma, ya da saygı duyma değil, eleştirme, akıl verme en çok da kıyaslama yapma çoğu zamanda karşısındaki susturup kendi tasasını anlatma gibi bir eylem içinde.Bu da başka bir yazı konusu olsun:)
Kurslar, hafta sonu aktiviteleri, oyun saatleri derken boşanmış kişi unutur ruhunun merhemini. Kendine ayırabildiği haftada bir saati bile zor bulur.
Çoğunlukla günün, daha doğrusu yılların yorgunluğu ile atar kendini yalnız yatağına, diker gözlerini tavana, başlar düşünmeye, derinlere dalar. Bunu da kendine ayırdığı zamandan sayar(!)
En çok yapılan hatalardan bir diğeri de; acıma ve vicdan duygusu ile çocuğa tavizler vermektir. Hayır denilmesi gereken yerlerde zorunlu evetler, şımarıklığa karşı tahammül sınırının yukarıya çekilmiş olması, fazla fazla alınan hediyeler sıralanmaya başlamışsa önemli bir sorun da yolda demektir. Halbuki o çocuğun ihtiyacı olan en öncelikli şey mutlu, tatmin olmuş duygusal açıdan da acısını yaşamış ama artık güçlenmiş, geleceğe de umutla bakan ebeveynler görmektir.
Diyeceğim odur ki; kendinize zaman ayırın, çocuğunuzun gelişimi kadar kendi ruhsal gelişiminizi de düşünün. Yaşadığınız hayal kırıkları geride kaldı. Kendinizi hırpalamayın, en önemlisi suçlamayın. Siz de mutlu bir aile de sonsuza kadar yaşamayı hak ediyordunuz. Ama ol(a)madı.
Mutlu bir çocuk yetiştirmek için önce siz mutlu olmalısınız. Kendinize neyin iyi geleceğini en iyi siz biliyorsunuz. Hadi vakit kaybetmeyin, bu yazıyı kapatın ve kendinizi biraz da olsa şımartın. Çoktan bunu hak ettiniz.
Sevgilerimle
Didem Tınarlıoğlu